
Ulusçuluk/milliyetçilik, kapitalizmle birlikte/kapitalizmin ürünü olarak doğmuş bir ideolojidir. Dil, din, tarih, kültür bağları nedeniyle millet/ulus olarak tanımlanan bir topluluğun siyasal birlik ve egemenliğini savunur, ulus/millet ülküsüne bağlılığın evrensel ilkelere bağlılıktan, bireylerin hak ve özgürlüklerinden daha önemli olduğu görüşünü benimser.
Ulusçuluk/milliyetçilik 19. yüzyılın başından başlayarak 20. yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanında ulus-devletlerin ortaya çıkmasında, sömürge ülkelerin bağımsızlık/kurtuluş savaş ve savaşımlarında motor işlevi gören ege
men ideoloji olmuştur. Bu yanıyla ulusçuluk/milliyetçilik, ilerici/devrimci bir nitelik taşımaktadır, fakat aynı zamanda ırkçılık, nasyonal-sosyalizm, faşizm gibi insanlık düşmanı totaliter ideolojilerin de beşiğidir.
Kapitalist ulus-devletin oluşumu, önceleri ekonomide özgürlük ortaya çıkan liberalizmin siyasal yaşama da egemen olmasına, dolayısıyla toplumun ve devletin demokratikleşmesine yol açmıştır. Sosyalizm ise ekonomik ve siyasal liberalizme karşı emekçilerin hayatın her alanında haklarını savunan bir karşı ideolojidir.
Ulusçuluk/milliyetçilik 19. yüzyılın başından başlayarak 20. yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanında ulus-devletlerin ortaya çıkmasında, sömürge ülkelerin bağımsızlık/kurtuluş savaş ve savaşımlarında motor işlevi gören ege

Kapitalist ulus-devletin oluşumu, önceleri ekonomide özgürlük ortaya çıkan liberalizmin siyasal yaşama da egemen olmasına, dolayısıyla toplumun ve devletin demokratikleşmesine yol açmıştır. Sosyalizm ise ekonomik ve siyasal liberalizme karşı emekçilerin hayatın her alanında haklarını savunan bir karşı ideolojidir.

1900’lerden başlayarak Avrupa işçi hareketlerinin giderek güçlenip kapitalist iktidarları tehdit eder duruma gelmesi, nihayet 1917 yılında Rusya’da gerçekleşen Büyük Ekim Devrimi’nin Avrupa’nın gelişmiş ülkelerini devrim yolunda etkileyeceği korkusu birçok ülkede iktidarda bulunan merkez-demokrat partilerin güç yitirmelerine neden olmuştur. Liberal merkez partileri zayıflarken, sosyalizmi kapitalist düzen için en büyük tehlike olarak gören milliyetçi akımlar güçlenmişlerdir. 1922 yılında İtalya faşizmin, 1933 yılında da Almanya n

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 9 mayıs1935 günü yapılan 4. Kurultayında delegelerin yaptıkları

Feodal toplumların uluslaşma süreçlerinde, ulus-devletlerin kuruluşlarında, Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın sömürge halklarının kurtuluşlarında motor görevi gören ulusçuluk/milliyetçilik, 21. yüzyılda toplumları durağanlaştıran, geriye doğru çeken, kapitalist düzenin bekçiliğini yapmaktan öte hiçbir işlevi kalmamış, toplumların ilerleme yolunda ayak bağı olan gerici bir ideolojidir. Kapitalizmden türeyen ve varlık nedeni kapitalizmin bekçiliği olan bir ideoloji olması nedeniyle ulusçuluğun/milliyetçiliğin küresel kapitalizme/emperyalizme karşıtlığı da nesnel/objektif olarak olası değildir. Ulusçuluğun/milliyetçiliğin ‘hiçbir’ durumda sosyalizmle bağdaştırılabilirliği söz konusu olamaz; çoğu zaman yapıldığı gibi yurtseverlikle karıştırılmamalıdır.

Yurtseverlik, ulusçuluk/milliyetçilikte olduğu gibi ‘dil, din, tarih, kültür’ ortaklığını ülküleştiren sınırlarüstü/sınıraşırı bir ideoloji değildir. Sınırları belli bir yurdu, toprağının altındaki hammadde kaynakları, üzerinde yaşayan her dilden, her dinden, her etnik kökenden insanları, ormanları, suları, kıyıları, doğal kaynakları, hayvanları, kısacası her şeyiyle ve bir birey olarak sevme, sahiplenme, korumaya hazır olma, bunun sorumluluğunu taşıma duygusudur.
Yurtseverlik, barışçılığın, demokratlığın, özgürlükçülüğün, bağımsızlıkçılığın ayrılmazıdır; bireyler için evrenselliğe açılan bir kapı, sosyalistlerin olmazsa olmazıdır. Türkiye, liberallerin, İslamcıların, milliyetçilerin değil yurtseverlerin, sosyalistlerin omuzlarında aydınlığa taşınacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder