16 Haziran 2008 Pazartesi

2008-49 'MÜHİM ŞAHSİYET' OLMAK - 18.06.2008

14 haziran 2008 tarihli Hürriyet’te o fotoğrafı görmeseydim Zonguldak’ın, Devrek ilçesine bağlı Çaydeğirmeni adlı bir beldesi olduğunu bilemeyecektim. Şimdi biliyorum. 2004 yerel seçimlerinden bu yana AKP tarafından yönetilen, yaklaşık 3.800 nüfuslu bir yer. Yerel seçimlerdeki oy dağılımı bana oldukça ilginç geldi. Kullanılan toplam 2.392 oyun 1.317’si AKP’ye, 1.004’ü de Doğru Yol Partisi’ne giderken CHP yalnızca 34 oy alabilmiş. Sol’a kapalı bu beldenin başkanı Satılmış Gebeş 43 yaşında, yüksekokul mezunu bir yerel politikacı; internet sitesinden aldığım bilgilere göre çalışkan biri olmalı. Beldedeki son etkinliklerinden biri de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Köksal Toptan’ın adının verildiği parkın açılışı; yazımıza konu olan da bu etkinlikte çekilmiş o fotoğraf.

Göre göre, tanık ola ola artık iyice biliyoruz ki ülkemizde ‘yüksek’ bir makama seçilen ya da atanan herkes o andan itibaren ‘mühim şahsiyet’ konumuna geçiyor, dolayısıyla ‘mühim şahsiyetler kategorisinden’ protokol adı verilen özel bir muamele görüyor.
Türkiye koşullarının yerel ve genelinde protokol düzenleyicilerinin dikkat ettikleri en önemli husus mühim şahsiyetlere oturma düzenlerinde ‘normal’ insanlardan farklı bir muamele uygulanması; bu muamele bize mühim şahsiyetlerin altlarına sürülen koltuklarla yansıyor. Açılışlarda, temel atma törenlerinde, konserlerde sabit sıralarda, sandalyelerde oturan ‘normal’ insanların ön-ortasına yerleştirilmiş rahat koltuklarda oturanları görünce “İşte bunlar mühim şahsiyetler!” diyoruz. Kimi protokol düzenleyicileri bununla da yetinmeyerek koltukların önüne, üzerinde içme suyu, su bardağı, küçük bir vazo içinde taze çiçek bulunan sehpalar koyuyorlar. Bu da o önemli şahsiyetin önemini biraz daha arttırıyor.

Doğrusu, eskiden ‘önemli’ diye insanların kendilerine ‘sakat kalçalı’ muamelesi yapılmasına itiraz etmemelerine şaşar, aynı etkinliği paylaştığı insanlardan altlarına sürülen özel koltuklar aracılığıyla ‘iyot gibi’ soyutlanmalarına nasıl razı olduklarını anlayamazdım.

Artık şaşmıyorum, bu mühim şahsiyetlerin davranışlarını anlamaya çalışıyorum. Öyle ya, kim bilir bulundukları makamlara gelene kadar hangi zor yollardan geçmişler, nelere katlanmışlar, neler yaşamışlar? Çocukluk yıllarında yaşanan düş kırıklıkları, üstesinden kolay gelinememiş ergenlik sorunları, bastırılmış duygularla tükenmiş bir gençlik, geçim zorlukları, itilip kakılmalar, inanmadan boyun eğmeler, ve daha birçok talihsiz yaşanmışlık… Bilemeyiz ki?

Fakat insan öyle durumlara tanık oluyor ki, şaşmak değil de üzülmeden edemiyor. Arka sıralarda Türkiye’nin yüz akı bir fizik profesörü, uluslararası bir bilim adamı, önden üçüncü sıranın sol ucuna ilişmiş dünyaca ünlü bir keman virtüözü, sağ uçta bir heykeltıraş, tümü de sahip oldukları önemi kendi emekleriyle elde etmiş çok değerli kişilikler… En önde, ortada, rahat koltuklarda oturan siyasi seçilmişlerle atanmış bürokratlar! İnsan ister istemez, “Bu ne biçim protokol?” diye sormadan edemiyor.

Gelelim o park açılışında Doğan Haber Ajansı’ndan Ersin Ercan’ın çektiği fotoğrafa… Ortada yine iki rahat, geniş dirseklikli iki koltuk; birinde Sayın Köksal Toptan, öbüründe de Zonguldak Valisi Sayın Erdal Ata oturuyor. “Yaz ortasında bir park açılışı nasıl bir mantıkla oturma düzeninde yapılır?” sorusu bir yana buraya kadar olan alışılageldik bir görüntü. Fakat Sayın Toptan’ın koltuğunun yanına çekilmiş bir sandalyede eşi Sayın Saime Toptan oturuyor.
Bayan Toptan, avukatlık, Cumhuriyet Savcı Yardımcılığı, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, Yargıtay Hukuk Dairesi Yargıçlığı görevlerinde bulunmuş saygın bir hukukçu. Engelliler ve kadın eğitimi konularında faaliyet gösteren çeşitli vakıfların, derneklerin kurucuları ya da üyeleri arasında yer alan, bilimsel toplantılarda bildiriler sunan, dergilerde makaleleri yayımlanan bir sivil toplum gönüllüsü. Bayan Toptan’ın bir de ‘Şiirde Yaşamak’ adlı yayımlanmış bir kitabı var.

Sayın TBMM Başkanı farklı bir refleksle kalkıp yerini eşine verse, kadının toplumumuzda ikincileştirilmesine karşı çıktığını gösteren bir davranış sergileyecek. Böylece yalnızca Çaydeğirmeni halkına değil Türkiye kamuoyuna da önemli bir mesaj vermiş olacak. Bunu yapmıyor. Belki de yapamıyor, bilemiyorum. Keşke yapabilseydi.