28 Haziran 2008 Cumartesi

2008-52 2 TEMMUZ UTANÇ GÜNÜ - 29.06.2008

Üç gün sonra takvimler 2 temmuz 2008’i gösterecek.

15 yıl önce o gün Sivas’ta, Madımak Oteli’nde 33 aydın insanımız, gözü dönmüş bir cani güruhu tarafından Müslümanlık adına ateşe verildi. Ülkemizin yüz akı ozanlarımız, yazarlarımız güvenlik güçlerinin, hükümetin gözleri önünde cayır cayır yakıldılar.

2 Temmuz,yakın tarihimizde bir utanç günüdür.
Bu utancı;
ulus olarak, alnımıza kocaman bir kara leke çalan bu kıyımla yüzleşmediğimiz, yüzleşmekten korktuğumuz için;
bu kıyımın Alevi yurttaşlarımıza karşı önceden planlanarak, ayrıntıları düşünülerek düzenlenmiş bir toplu cinayet olduğu gerçeğini kabul etmekte zorlandığımız, kendimizi aldatarak üzerimizdeki yükten kurtulmanın yollarını aradığımız için;
bu toplu cinayeti yalnızca polisiye bir olay gibi göstermek isteyen güçlere karşı sesimizi yeterince yükseltmediğimiz, yükseltemediğimiz için;
sanıkların birçoğunun hâlâ yakalanıp yargı önüne çıkarılmadığını bilmemize rağmen suskun kaldığımız, kalabildiğimiz için;
33 canımızın diri diri yakıldığı otelde acımızla alay edercesine açılan ‘kebap’ lokantasının varlığına tahammül etiğimiz, edebildiğimiz için;
Sivas’ta, yakılan insanlarımızın anısını canlı tutacak görkemli bir anıtın yapımı için bir sivil girişim oluşturacak gücü kendimizde görmediğimiz, göremediğimiz için;
duyuyoruz.

Bizler, duyduğumuz bu ve benzer utançlarla yaşamaya razı olduğumuz sürece geçmiş hükümetler gibi AKP hükümeti de, -hatta geçmiştekilerden çok daha kararlı olarak-, Alevi yurttaşlarımızın inanç ve ibadet haklarıyla, özgürlükleriyle ilgili olarak parmağını dahi oynatmayacaktır.

Kamuoyunu ‘Alevi açılımı’ gibi içi boş sözlerle oyalayacak, ağızlara çalınan ‘bal’ çok geçmeden acıyacak, biberleşecektir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, yardımcısı Nazım Ekrem tarafından geçen hafta medyaya yansıyan görüşleri ibret vericidir: “Bütün Müslümanların ortak ibadet yeri camidir. İslam tarihinin hiçbir döneminde kendisini İslam içinde görüp de camiye alternatif başka bir ibadethane kuran mezhep ve tarikat olmamıştır. Buna ilişkin düzenleme uygun görülmemiştir.”

Söylenenleri doğru anlayacak olursak, ‘eğer Aleviler kendilerini Müslümanlık içinde görüyorlarsa, Sünniler gibi ibadetlerini camide yapacaklardır’, ama ille de ‘biz ibadetimizi cemevinde yapacağız diyorlarsa, Müslümanlık dışı bir inanca sahip olduklarını ortaya koymuş olacaklardır’. Bu durumda, yani sürüden ayrılma durumunda insanın başına neler gelebileceğini tarihimiz sayısız örnekle göstermektedir.

AKP’nin din ve ibadete ilişkin özgürlük anlayışı da, laiklik anlayışı da budur! Neresinde ve ne uzaklıkta olursan ol, eğer ‘Müslümanım’ diyorsan, Sünni egemenliğinin koyduğu, uyguladığı kurallara uyacaksın! Yoksa vay hâline!

İran’da da durum benzer değil midir? Şii şeriat devletinde dinsel azınlıklar, Katolikler, Protestanlar, Museviler ibadetlerini kiliselerde, sinagoglarda özgürce yerine getirirlerken, üzerlerinde her türlü baskı uygulananlar kendilerine ‘Müslümanım’ diyenlerdir.

‘İranlaşma’ denilen olgu da özünde bundan başka bir şey değildir. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi milletvekillerinin andavallıklarının da, bizim sonradan görme liberallerimizin de göremedikleri, çoğu kez de görmek istemedikleri gerçek budur.

2 temmuz günü Sivas’ta yitirdiğimiz 33 canı anarken laikliğin Türkiye için önemini yüksek sesle vurgulayalım.

Omuzlarımıza yeni utançlar yüklememek için.