4 Temmuz 2008 Cuma

2008-55 VERİLMİŞ SADAKAMIZ VARMIŞ

Sizleri bilmem ama, sevgili okurlarım, ben çok rahatladım. Az buz değil, ulusça büyük bir felaketin eşiğinden dönmüşüz. Eğer her şey yolunda gitmeyip de güvenlik güçleri gerekli önlemleri almamış olsalardı, bugün, bu yaşanası dünyada soluk alıp verebildiğim son günüm olacaktı belki. Gerçekten de büyük bir badire atlatmışız.

Sağ olsunlar Sabah, Star ve Yeni Şafak yalnızca ağız değil, nokta-virgül birliği de yaparak müjdeyi aynı yerden, manşetten duyurdular: ‘Adım Adım Kaos Planı’, ‘Kaosa Dört Gün Kalmıştı’, ‘Ergenekon’un Dehşet Planı’.

Eski Jandarma Genel Komutanı Em Orgeneral Şener Eruygur’un liderliğindeki ‘Milli Egemenlik Hareketi’ne mensup çeteciler harekâta başlayacaklardı. 3 temmuz 2008 tarihli Star Gazetesi’nden aynen aktarıyorum. “1. AŞAMA: Ülkede ses getirecek bir eylem yapılacak. Ancak bu eylem 6 Temmuz tarihine kadar yapılacak. 2. AŞAMA: Bu eylem bahane edilerek 7 Temmuz’dan itibaren 40 büyük ilde izinsiz mitinler yapılacak. 3. AŞAMA: Şener Eruygur’un katılacağı Gaziantep’teki miting sonrası yaşanacak olaylar ülke gündemini belirleyecek. ‘Ordu göreve’ çağrısı yapılacak. 4. AŞAMA: Darbenin ardından yeni hükümet kurulacak (-tı).

Her şey mükemmel planlanmıştı. “Ergenekon kapsamında Ankara’da askeri lojmanda gözaltına alınan eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur'un Fenerbahçe Orduevi’nde basılan gizli ofisinden, Türkiye'yi sarsacak belgeler çıktı. Polisin ele geçirdiği belgelere göre, Eruygur'un Jandarma Genel Komutanı olduğu dönemde birlikte çalıştığı istihbarat subayları ve 'İkinci Yeşil' olarak adlandırılan suç makinesi Osman Gürbüz, bir hafta içinde, ses getirecek provokatif eylemler yapacaklardı. Bu hafta içinde 3 - 4 yargı mensubuna düzenlenecek suikastların ardından 6 Temmuz Pazar günü de 40 ilde 'Yargıya sahip çık' mitingleri düzenlenerek çıkarılacak kaos sonucu Ordu'nun darbe yapması sağlanacaktı.” (Star)

30 tetikçiden oluşan vurucu/öldürücü “timin başında onlarca suç kaydı bulunan, kardeşini bile gözünü kırpmadan öldüren, 'ikinci Yeşil' olarak da adlandırılan 'Küçük Hacı' lakaplı Osman Gürbüz bulunacaktı.”

Ne korkunç değil mi?

“Protesto gösterilerinin startını, Gaziantep'ten, eski 1. Ordu Komutanı, emekli Orgeneral Hurşit Tolon’la, Kanaltürk’ün eski sahibi Tuncay Özkan birlikte vereceklerdi.” (Star)

Cumhurbaşkanlığa AKP’li eski Bakanı Abdüllatif Şener, Başbakanlığa da Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün getirilecekti. (Star)

Star Gazetesi’nin acar habercileri Em. Orgeneral Eruygur’un kaleminden çıkma bir ‘darbe kılavuzunu’ ele geçirmişlerdi. Üslubundan, darbeciliğe yeni başlayanlar için hazırlandığını tahmin ettiğim bu kılavuza göre yandaşlar aracılığıyla “buhran ve bunalım yayınları pompalanacak”, yönetmen Halis Yavuz (Işıklar) da “örgütün politikasına uygun film, dizi ve klipler yapacaktı.”

Bu nokta da herhalde sizler de benim gibi Mustafa Balbay arkadaşımızın bu harekâtta üstleneceği rolü merak ediyorsunuzdur; o zaman Sabah Gazetesi’ne bir göz atıp merakımızı giderelim. “Orduevi'nde ele geçirilen planlara göre; Tercüman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ufuk Büyükçelebi ile Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay'ın liderliğindeki medya oluşumu, yapacakları yayınlarla toplum üzerinde buhran ortamı yaratacak (-lardı).”

Dedim ya, verilmiş sadakamız varmış, ama yine de merak etmeden duramıyorum, bu derin kuyudan o taşı kaç akıllı çıkarabilecek diye.

3 Temmuz 2008 Perşembe

2008-54 ERGENEKON

Devlet içinde çeteler, çeteleşmeler olduğu çok uzun yıllardan beri en yetkili ağızlar tarafından söylendi, söyleniyor. Susurluk da bir çeteleşme olayının adıydı, ve lüks bir otomobille bir kamyonun çarpışması sonucunda ortaya çıktı. Ne var ki kamuoyunu tatmin edecek ölçüde aydınlatılmadı, unutturuldu.

‘Ergenekon’ adı verilen soruşturmanın da hedefinin devletin içinde yuvalanmış bir çeteleşmeyi açığa çıkarmak, çete üyelerini yargı önüne çıkarmak olduğu söyleniyor. Buna demokrasi, özgürlük ve insan haklarından yana hiç kimsenin karşı çıkması olası değil, nitekim çıkılmıyor da. Karşı çıkılan, yargının darbeci bir çeteyi ortaya çıkarmaya yönelik girişimi değil, fakat darbeci/çeteci olmak suçlamasıyla gözaltına alınanların, tutuklananların aralarındaki siyasal/ideolojik kimlik bağdaşmazlıkları kafalarda kuşku yaratıyor. Tutuklananlar arasında öyle kişiler var ki, değil birlikte darbe yapmak, birbirlerine sokakta rastladıklarında selamlaşmaları bile olanaksızdır.

Adamlar, ülkede karışıklık çıksın, bir darbe ortamı oluşsun diye Cumhuriyet Gazetesi’ne bomba attıracaklar, aynı zamanda da Cumhuriyet Gazetesi’nin imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk ile Ankara temsilcisi Mustafa Balbay o adamlarla aynı darbeci/çeteci yapılanmanın içinde yer alacaklar!

Ya da 35 kişilik Türk-Ortodoks cemaati sözcüsü Sevgi Erenerol ile eski Jandarma Genel Komutanı Em. Orgeneral Şener Eruygur bir terör örgütlenmesinde bir araya gelecekler!

Bu türden biraradalıkları ‘talihin cilvesi’ diye görmek bile mantığın kabul edebileceği bir durum değildir. Savcılar da bu konuda zorlanıyor olmalılar ki, bir yılı aşkın zamandır iddianameyi tamamlayamıyorlar. Çok sayıda insan, darbeci/çeteci suçlamasıyla iddianamesi olmayan suçlar aylardır demir parmaklıklar ardında tutuluyor, bu durum hukuka olan inancını yitirmemiş demokrat kamuoyunun vicdanını rahatsız ediyor.

Ne yazık ki, uzunca bir süredir yazılı ve görsel medyada bir grup yazar ve yorumcu gözle görülür bir kimlik bunalımı yaşıyor; asal işlevlerini bir yana bırakıp iktidar tetikçiliğine soyunuyorlar. Saklandıkları ‘demokrasi’ ve ‘özgürlük’ kavramlarının arkasından yalan üretip muhbirlik, kışkırtıcılık yapıyorlar.

Oysa demokrat olmanın da, özgür olmanın da önkoşulu kişinin bağımsızlığıdır. Kendini bir çıkar grubuna teslim etmiş, önüne sürülen nimetleri bağımsızlığına yeğlemiş bir ‘gazeteci’ ne demokrat ne de özgür olabilir. Kendileri de bunu biliyorlar, kimi zaman hezeyana varan bunalımlarının temel nedeni budur. En çok da Cumhuriyet gazetesine saldırıyorlar. Çünkü Cumhuriyet, onlar gibi olmayanların en sağlam kalesidir, bu kaleyi yıkmak istiyorlar. Bu kaleyi ‘bizdenleştirememek’ onları çıldırtıyor. Ne var ki yalan kusmaktan başka bir şey gelmiyor ellerinden, kusuyorlar.

Sayıları fazla değil, 15’i, 20’yi geçmiyor. Televizyon ekranlarında sürekli boy gösterenler de onlar ve hep aynı şeyleri söylüyorlar, ‘sahibinin sesi’ rolünü doğrusu hakkını vererek oynuyorlar. Ortak özellikleri, soldan çark etmiş olmalarının yanı sıra kurtuluş ve kuruluş tarihimizi, Cumhuriyet devrimlerini yadsımaları, eleştirmeleri. İçlerinde öyleleri var ki bir zamanlar insana, ‘bu kadarı da olmaz’ dedirten koyulukta Kemalist söylemlerin altına imzalarını atmışlar. Şimdi, bir uçtan tam ters uca savrulmuş insanların o dayanılmaz bunalımlarını yaşıyorlar.
Her biri ayrı bir trajedi, elimizden ‘Tanrı yardımcıları olsun’ demekten başka bir şey gelmiyor.
Cumhuriyet yazarlarına ‘darbeci’ iftirası atmak yalancılığın ötesinde dangalaklıktır da. Gazetemizin çok sayıda yazarı 12 Mart ve 12 Eylül’ün gözaltı, tutuklanma, işkence, mahkûmiyet, sürgün gibi her türden acısını yaşamıştır, darbenin sonunun nereye varacağını da en iyi onlar bilir. Dolayısıyla Cumhuriyet yazarlarını satır aralarında darbe özlemcisi olarak göstermek dangalaklığın daniskasıdır.

‘Âlemi kendi gibi bilmek’ özdeyişi boş yere yerleşmemiş ki dilimize.

2 Temmuz 2008 Çarşamba

2008-53 YÜZÜNÜZ KIZARIYOR, YÜREĞİNİZ DARALIYOR MU? - 02.07.2008

Dilekçe:

Sivas Katliamı veya Sivas Madımak Olayı, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli’nin kuşatılıp yakılması ve dolaysıyla şehirde bulunan 33 Alevi yazar, ozan ve aydının yakılarak katledilmesi ve oteli ateşe verenlerden de ikisinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaylar zinciridir. (…)

Ankara 1 No.lu DGM tarafından 28 Kasım 1997’de açıklanan kararla, 33 sanık Türk Ceza Yasası’nın 146/1. maddesine göre idama ve 14 sanık 15 yıla kadar değişen hapis cezasına mahkum edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24 Aralık 1998’de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise usul noksanlıkları nedeniyle bozdu. Şubat 1999’da usul eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000’de 33 sanık Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce yeniden idam cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları müebbet ağır hapis cezasına çevrildi.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gelmiş geçmiş en korkunç olaylarından birisi olan Madımak Oteli katliamının 15. yılında, bu ülkeyi seven bir yurttaş sıfatıyla, çok üzülüyorum ve içim yanıyor.

Olay, yargıya intikal etmiş ve karar verilmiştir. Ancak, bu utanç verici olayın organizatörleri ve göz yuman devlet yetkilileri maalesef hesap vermemişlerdir. Toplumun vicdanında mahkûm edilmişlerdir. Ama, katliamın meydana geldiği Madımak Oteli; öldürülenlerin ve olayın anısını yaşatan bir müze, kütüphane, kültür merkezi ve benzeri bir sosyal amaçla kullanılması gerekirken hâlâ kebapçı dükkânı olarak işletilmektedir.
Bu utanç verici durum karşısında her gün yeniden yakılıyor, yeniden öldürülüyoruz.
Bu durum karşısında boynum bükülüyor, yüzüm kızarıyor, yüreğim kanıyor ve ülkemin geleceğine ilişkin tüm umutlarımı yitiriyorum.

Siz, sayın yetkililer; tüm bu olup bitenler ve ‘kebapçı dükkânı’ karşısında ne hissediyorsunuz?
Yüzünüz kızarıyor, yüreğiniz daralıyor mu?
Madımak Oteli daha ne kadar süreyle kebapçı dükkânı olarak işletilecek?
T.C. Devletinin, katliama uğrayanların aileleri ve yakınlarına karşı olan özür borcu, nasıl ve ne zaman yerine getirilecek.

Dilekçeme cevap bekliyorum.

30 Haziran 2008 tarihini taşıyan bu dilekçeyi İzmir Barosu avukatlarından Noyan Özkan kaleme alarak Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’e, TBMM Başkanı Sayın Köksal Toptan’a, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan’a, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’a, Sivas Valisi Sayın Veysel Dalmaz’a ve Sivas Belediye Başkanı Sayın Sami Aydın’a göndermiş.

Şimdi bu sayın zevattan bir yanıt bekliyor.
Onunla birlikte biz de bekliyoruz, çünkü alacağı yanıtı bu köşede yayımlayacağız.
Umarız bir yanıt verirler.

Umuyoruz, çünkü yurdumuzun bu güzel kentini eskiden olduğu gibi Sivas Kongresi, Âşık Veysel, Pir Sultan Abdal, yakın bir gelecekte Süper Lig şampiyonu olacağına inandığımız Sivasspor, benzersiz Kangal köpekleri ile İlhanlılardan, Mengücek Oğullarından, Selçuklulardan, Osmanlılardan kalan kültür mirası camileri, türbeleri, kervansarayları, hanları, köprüleri ve yiğit insanlarıyla anmak istiyoruz.

İnternetteki arama motoru google’dan ‘Sivas+katliam’ sözcükleri birlikte çağrıldığında yaklaşık 411.000 bilgiye ulaşılıyor.
Eğer niyet ederse, devlet için bir otel binasını satın alıp bir kültür merkezine dönüştürerek toplumu bir utançtan kurtarmak mesele değildir; mesele olmamalıdır.

Katliamla anılmaya Sivas da, Sivaslı da layık değildir.