7 Haziran 2008 Cumartesi

2008-46 VELEVKİ SİYASAL SİMGE... - 08.06.2008

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İspanya ziyareti sırasında türbana ilişkin olarak söylediği “Velev ki siyasal simge…” sözü, Anayasa Mahkemesi’nin üniversitelerde türban serbestisini iptal kararına gerekçe olabilecek belirleyici bir söylemdir. Bu cümlenin sonunu farklı sözcüklerle getirdiğinizde sonuç üç aşağı beş yukarı aynı kapıya çıkmaktadır; bu söylem özü itibariyle laiklik ilkesine karşı bir meydan okumadır.

Uzunca bir süredir görülmektedir ki, AKP iktidarının ‘zayıf karnı’ nesnel olarak olması gerekenin tam tersi bir biçimde 2007 genel seçimlerde aldığı yüzde 47’lik oydur. İktidar aldığı yüksek oy oranına ve TBMM’deki çoğunluğuna dayanarak her aklına eseni dilediğince uygulayabileceğini sanmak gibi tehlikeli bir kuruntuya kapılmıştır. Oysa Türkiye’nin tarihten gelen gerçekleri, iktidarın görmek istediklerinden çok farklıdır; bu gerçekler, iktidarların güç kuruntularını tersyüz edecek ölçüde serttir.

Daha güne kadar Türkiye’nin bir ‘hukuk devleti’ olduğunu, ‘hukukun üstünlüğü’nü dilerinden düşürmeyen iktidar sahipleri ve onların medyadaki yandaşları bugün ağızbirliğiyle yargıya veryansın etmektedirler. İktidar ve yandaşları, parlamento çoğunluğunun ‘meşruiyet’ için her zaman tek başına yeterli olmadığını, toplumu yakından ilgilendiren önemli kararların alınmasından önce tasarlananların muhalefet partileri ve sivil toplumu temsil eden kuruluşlarla tartışılarak bir uzlaşma zemini aranması gerektiğini kavramalıdırlar.

Aksi durumda, son örnekte olduğu gibi parlamento çoğunluğuna dayanarak çıkardıkları yasalar ‘hukuk duvarı’na çarpıp geri döndüğünde yakınmaların, bağırıp çağırmaların toplumu germenin, bölmenin ötesinde kimseye bir yararı yoktur.

Hükümet, türbanı bir Anayasa sorununa dönüştürerek önemli bir yanlış yapmıştır. Toplumda hiç kuşkusuz türbanı içtenlikle salt üniversite ve yüksek okullarda kız öğrencilerin öğrenim özgürlüğü bağlamında bir ‘giysi sorunu’ olarak görenler vardır. Bu görüşte olanların istemleri kişi temel hakları ve öğrenim özgürlüğü kapsamında desteklenebilir de, nitekim üniversite ve yüksek okullarda ‘türban’, AKP tarafından siyasallaştırılmadan çok önce bir sorun olmaktan çıkma ve çözülme sürecine girmişti. Bu açıdan bakldığında AKP’nin sorunu siyasallaştırarak en büyük kötülüğü türbanlı öğrencilere yaptığı görülmektedir.

AKP’nin, Anayasa’yı değiştirerek üniversite ve yüksek okullarda türbanın yolunu açma girişimi topluma karşı kurduğu ve Anayasaya Mahkemesi tarafından bozulan bir ‘tuzak’tır. Toplum bir genel Anayasa değişikliği beklerken AKP-MHP işbirliği tarafından tezgâhlanan emrivaki ile karşı karşıya kalmıştır.


Görülmüştür ki, bir akademisyen kurul tarafından hazırlanan ve oyalanması için kamuoyuna sızdırılan Anayasaya değişikliği tasarısı, düzenlenen gizemli özel Anayasa toplantıları ve benzer hükümet etkinlikleri söz konusu tuzağın ön hazırlıklarıdır.
Oysa toplum, 12 Eylül darbecileri tarafından dayatılan, halka silah zoruyla onaylattırılan yürürlükteki Anayasa’nın baştan sona elden geçirilmesini ve çağımızın koşullarına uygun duruma getirilmesini istemektedir. İstenen özgürlükçü, demokrat, çoğulcu, hukukun üstünlüğünü ve laikliği gözeten bir Anayasa’dır.

AKP hükümeti ise toplumun bu istemini gözardı etmesi bir yana, Anayasa’nın değiştirilemez 2. maddesini çiğneyerek, özel bir ‘türban yasası’nın çıkartılmasına öncülük etmiş, genel Anayasa değişikliğini rafa kaldırmıştır.
AKP’ye ilişkin kapatma davası nasıl sonuçlanır, bilemeyiz, fakat AKP her durumda aklını başına devşirmeli, insanlara, toplumun geneline hizmet etme kararlılığında olduğu güvencesini vermelidir. Türbanın siyasal bir simgeden yeniden salt bir ‘giysi seçimi’ konumuna getirilmesi de AKP’nin söz konusu kararlılığının bir adımı olarak değerlendirilecektir. Bu konuda Hayrünnisa, Emine ve Zeynep hanımlar ne düşünürler, sanırım bu hep bir muamma olarak kalacaktır.