10 Haziran 2008 Salı

2008-47 İKTİDAR ZOR DURUMDA - 11.06.2008

dalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, Anayasa Mahkemesi’nin üniversitelerde türbanı serbest bırakan Anayasa değişikliğini iptal etmesini bir türlü içine sindiremiyor.

İktidarın işi gerçekten zor; adamlar genel seçimlerde oyların yüzde 47’sini alıp tek başlarına iktidar olmuşlar, yine de diledikleri bir yasayı çıkartamıyorlar. Üstelik de çıkarmak istedikleri, herhangi bir yasa değil, ‘ille de’ diyerek tabanlarına güvence verdikleri ‘türban yasası’.

Anayasa Mahkemesi tekerlerine çomak sokmasa Müslüman kızlar üniversitelerde derslere başları kapalı girerek özgürleşebilecekler. Böylece, -en azından üniversite ve yüksek okullarda özlenen ‘adalet’ ve ‘müsavat’ gerçekleşmiş olacak.

Ama olmuyor, olamıyor. Anayasa Mahkemesi geçit vermiyor.

Dinci medya bu işe çok öfkeli, kararı bir ‘sivil darbe’ olarak adlandırıyor. ‘Kuvvetler ayrılığı tamam da yargıya bu kadar söz düşmese’ yollu ‘akademik’ muhabbetlerin tadına doyum olmuyor. Kimi kalem erbabı da hızını alamayıp ‘sivil toplumu’ direnişe çağırıyor.

İktidar olup da ‘muktedir’ olamamak herkesin kolay kaldırabileceği bir ‘hâl’ değil, nitekim şu sıralar başta Başbakan, hükümet üyelerinin yüzünden düşen bin parça oluyor. Oysa dincilik bu topraklarda sonu henüz görünmeyen altın çağını yaşıyor. İslami sermaye gün be gün güçleniyor, Anadolu’da Sanayi ve Ticaret Odalarının yönetimleri artan bir hızla dinci kesimlerin ellerine geçiyor. AKP, 81 ilin sekseninden en az bir milletvekilini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sokmayı başarmış. Ülke genelinde yerel yönetimlerin çoğunluğu AKP’li. Dinciler yeni TV kanalı ve gazete alımlarıyla medya dünyasındaki ağırlıklarını hissedilir ölçüde arttırıyorlar.

Anadolu kentlerine Suudi Arabistan, İran görüntüleri egemen oluyor. Lise öğrencileri dersten kaçıp okul çatılarında namaza duruyorlar, namaz saatlerinde okul laboratuvarları, derslikler, koridorlar mescide dönüşüyor.
Ne var ki koşullar bu değin elverişliyken siyasal iktidar tabanına verdiği sözü tutup üniversitelere türbanı sokamıyor. İktidar sahiplerinin yerinde olup da sinirlenmemek elde değil.

Ben olsam hiç bozuntuya vermeden yeni bir fırsat kollarım. Türkiye bir fırsatlar ülkesi olduğuna göre bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür gün yeni bir olanak mutlaka çıkar.

14 Mayıs 1950 günü Demokrat Parti’nin iktidar olmasıyla birlikte başlayan ‘büyük beyaz devrim’ süreci 58 yılda Türkiye’yi öyle bir noktaya getirdi ki dinciler için bundan iyisi Şam’da kayısı…

İki gün önce duyurdu basın, 2007 sonu itibariyle ekonomimiz dünyanın en büyük 15. ekonomisi konumuna yükselmiş. Bu arada da halkımız dünya refah sıralamasında 68’incilikten 82’nciliğe düşmüş, okulluluk ortalamamız ise hâlâ 3.4 yıl düzeyinde seyrediyor. Demek oluyor ki 58 yılda ekonomide büyük atılımlar gerçekleştirilirken, toplumun büyük çoğunluğunun ‘yoksul’, ‘okulsuz’ ve ‘mesleksiz’ bırakılması başarılmış. Dinci partilerin iktidarlarını kalıcılaştırması için yoksulluğun, okulsuzluğun ve mesleksizliğin içiçeliğinden daha elverişli bir ortam olabilir mi?


Geleceğe ilişkin umutlarını yitirmiş, can derdindeki eğitimsiz insanlar dinsel duyguları biraz kaşınınca kendisine öbür dünyada cennet vaadedenlere meylediyor. AKP’nin ‘başarısının’ temel nedeni de bu. Bir de şu Anayasa Mahkemesi olmasa, Şam’daki kayısının tadı ikiye katlanacak.

İslamcı ve islamcılıktan beslenen sermaye, varlıkları dincileşme sürecine bağlı politikacılar, din üzerinden palazlanan medya ağız birliğiyle Cumhuriyet’i Cumhuriyet yapan güçler ayrılığı ilkesine saldırıyorlar.

Oysa yasama, yürütme ve yargı güçleri arasındaki denge özgürlüğümüzün, demokrasimizin, laik düzenimizin, insanca yaşama hakkımızın güvencesi ve içinde yaşadığımız koşullarda giderek daha büyük önem kazanıyor.