Anımsamakta yarar vardır: tek parti dönemindeki CHP iktidarının en büyük basiretsizliklerinden biri Türkiye’yi yarı-feodal üretim ilişkilerinden kurtaracak bir toprak reformunu gerçekleştirememesidir. Böyle bir reformu öngören 4753 sayılı ‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’ 11 haziran 1945 günü TBMM’de kabul edilip Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasına karşın CHP içinde başını Adnan Menderes’in çektiği toprak ağaları/mütegalibe koalisyonunun direnci karşısında uygulamaya sokulamamış, aynı çıkar koalisyonunun kurduğu ve 14 mayıs 1950 seçimleriyle işbaşına gelen DP iktidarının ilk işlerinden biri de bu yasayı kaldırmak olmuştur.

Bugün büyük kentlerimizi her türden sosyal patlamalara hazır, gerek yerleşik kentliler, gerekse göçerler açısından yaşanamaz duruma getiren iç göçler gibi Güneydoğu’da 30 yıldır süren kanlı terör hareketlerinin de başlıca nedenlerinden biri özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki toprak mülkiyetinin adaletsiz dağılımıdır. Güçlerini toprak mülkiyetinden alan büyük toprak sahiplerine, ağalara, aşiret reislerine bağımlı yoksul, yarı-köle durumundaki köylülük ekonomik açıdan özgür olmadığı gibi siyasal açıdan da özgür değildir, hayatın hiçbir alanında kendi özgür iradesini oluşturup kullanamamaktadır. Dolayısıyla Anadolu köylüsünün geniş kesimlerinin, uygulamaları açısından kendi ekonomik ve sosyal çıkarlarına ters düşen siyasal partilere oy vermesinin şaşılacak bir yanı yoktur. Yukarıda belirtilen bölgelerde, toprak üzerindeki üretim ilişkileri ile belirleyici bir üst yapı kurumu olan Sünni İslam birbiriyle örtüşmektedir. Bugünkü konumuyla (yarı-feodal) köylülük Türkiye’nin yakın geleceği açısından umut olmaktan uzaktır, diyebiliriz.

80’li yılların sonuna kadar 20. yüzyıl tarihi, kıta Avrupa’sı için faşist ya da ‘reel sosyalist’ diktatörlükler, dünyanın geri kalmış bölgeleri için de askeri darbelerin tarihidir. Bu dönemde Asya’nın, Afrika’nın ve Latin Amerika’nın birçok ülkesi amaçları farklı her renkten askeri darbeye tanık olmuştur. Avrupa’daki diktatörlükler, mevcut düzeni geliştirip güçlendirmek (Örn.: Portekiz), sol’a karşı korumak (Örn.: Almanya, İtalya) yada kök

1940’ların ikinci yarısından itibaren Amerikan emperyalizminin güdümüne giren

Türkiye, 1980’lerle birlikte hızlı bir kapitalistleşme dönemine girmiştir, işbaşına gelen iktidarlar bir

Umut insandadır. Demokrasiyi kendi benliğinde özümsemiş, özgürlüğü ekmek kadar, su kadar yaşamsal ve vazgeçilemez gören, sahip olduğu hakları gözünün bebeği gibi koruyan, kişilik haklarından hangi koşul altında olursa olsun ödün vermeyi aklına bile getirmeyen, insanı ve insanın emeğini en yüce değer olarak değerlendiren, kendinde olanı başkasında da hak gören, dayanışmacı, paylaşımcı, yurttaşlık bilincine sahip bireylerde, bu bireylerin oluşturacakları savaşımcı, ortak iradededir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder